banner137
banner12

Dünya bugünü, 10 Ocak tarihini “çalışan gazeteciler günü” olarak ilan etmiş.

Gazetecinin tanımı ise belli kaynaklara göre “haber ve bilgi kaynağına çabuk ulaşmak ve bu kaynaklardan edindiği bilgi ve haberleri okurlara sunma işini üstlenen kişi, Gazetecinin bu görevini yapabilmesi için habere, olaya, olguya, belgeye ve bilgiye dayalı yazılar yazması gerekir. Bunun için de gazetecinin güvenilir kişi olması zorunludur. Gerektiğinde hükûmetlere ve güç odaklarına karşı savaşmayı "Gazetecilik etik kuralları" içerisinde göze alan insan veya gazeteci, gazetecilik mesleğini icra eden; güncel olaylar, akımlar, konular ve kişiler hakkında bilgi toplayıp, olabildiğince tarafsız bir şekilde yayımlamaya gayret gösteren kişidir.”denilmektedir.

Bugün gelinen noktaya baktığımızda gazetecilik mesleği zordur. Şimdi sizler bu satırları okurken bizler meslektaşlarımızla beraber günün anlam ve önemine binaen düzenlenen etkinlik, yemek, kahvaltı ve benzeri toplantılara katılacağız. Birkaç süslü laf ve yandaşlarla yağdanlıkların şişirildiği bir mecrada günümüzü kutlayanlar olacak. Asma kimse sorunlarımızı sormayacak. Habere ulaşmanın zorluklarını, yazarken nelerin göze alınacağını veya alındığını kimse sorgulamayacak bile. Haberi artık yandaş ve yağdanlıklar daha rahat aldığı için daha doğrusu önlerine servis edildiği için bazılarımızın pek gazetecilik yaptığı söylenemez.

Düşünsenize, öyle bir yapı var ki; sizin nereden çekim yapacağınızı, nasıl haberi yazacağınızı, nelere dikkat edeceğinize karar veriyor, onun istediği doğrultuda haber yapıyorsunuz. Soru sormak bile olanaksız. Eğer bilgileri haricinde soru sorarsanız ya kısıtlanır, yada bir sonraki toplantılara alınmazsınız. Toplantılarda gazetecilere soracakları sorular bile önceden veriliyor. Öteki türlü soru soran bile yok. Soramıyor çünkü. Sorsa bile giriş cümlesinden yalamaya başlayarak süslü laflarla giriyor soru falanda sormuyor zaten. Çanak soru soruyor.

Bu söylediğim iktidar, muhalefet ayırmıyor. Asla soruyu bilgileri dışında sordurtmazlar. Sonra kalkıp “özgür basın, demokrasi, dördüncü kuvvet”falan gibi süslü laflar ederler. Yıllarca haksız yere engellendim. Şimdi haklılığımız ortaya çıktıda iade-i itibar yapılıyor. Allah razı olsun. Bunu yapmaları bile hakkım olmasına rağmen anlamlı. Ama gelin görün ki; muhalefet bile o kadar özgürlük demesine rağmen yasakçı tavrını ve yaklaşımını şahsım üzerinde pervasızca uyguluyor. CHP’li Edirne Belediye Başkanı Recep Gürkan’ı yapıcı olarak eleştirince “tu, kaka” oluveriyor toplantılara alınmıyor, basın özgürlüğümüz elimizden alınarak kısıtlanıyor, ekmeğimizle oynanıyor, her gün özgürlük, demokrasi, basın, gazeteci konusunda ahkam kesen CHP üst yönetimi ise yaşananlara seyirci kalıyor, sadece ekrandan attıkları ile kalıyorlar. Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun şahsi mailine 4 defa,twitter hesabına 4 defa, facebok sayfasına 2 defa,Oğuz Kaan Salıcı, Faik Öztrak, Ahmet Akın, Seyit Torun, Ali Öztunç gibi isimlerin her birini en az 5 defa WhatsApp’tan şahsi telefonlara yazarak, en az iki defa yüzlerine durumu aktararak söylememe rağmen “tık” yok. Sonra kalk “basın özgür” de. Hadi oradan be! Önce kalkın kendi bahçenizdeki duruma bakında sonra bu sözleri sallayın. İsimlerini saydıklarım CHP Genel Başkanı ve Genel Başkan yardımcıları. Milletvekillerini saymıyorum bile. Acaba neden söz geçiremiyorlar diye sormadan edemiyorum? Ama bilen biliyor.

Yaşadığımız bunca haksızlığa rağmen birkaç kişi dışında yanımızda olan yok. Korku bacayı sarmış, mamaları kesilecek diye akılları gidiyor. Aman ne lazım? Başkanla kötü olmaya gerek var mı?

Sonuçta bizim yaptığımız ve yaşadığımız bu olaylar gazetecilik adına Edirne’ye bir şeyler sağlamaktır. Kişilerle bir derdim, sorunum yok Allah’a çok şükür. Öyle bir noktaya geldik ki; hesap sorulan, yaptığı haberin dahi bedelini ödeyen bir konumdayız. Bunları ama haksız yasal dayanaklarla, ama tehditlerle ama fiziki saldırılarla ödüyoruz.

Yıllar önce bu konuda basın özgülüğü anlamında bir saldırı olacak veya bir gazeteciye haber veya eleştirisinden dolayı laf edilecek savcı başta olmak üzere, adli makamlar ve polis kim varsa devreye girer, bunu yapana yapılmayacağını, yapamayacağını anlatırdı.Yani savcı, hakim, polis devreye girer adamı ipe sererlerdi.

Şimdi nerede??? Şimdi bize yaptığımız haberin yapılmaması gerektiğini anlatmaya kalkanlar dolu. O yüzden aldığımız tehditler, yaşatılan sorunlar mesleğimizi yapmamıza engel. Yapanlar zaten ne etliye nede sütlüye dokunarak kimsenin de tavuğuna kış demedikleri için sorun yaşamıyorlar. Ama gazeteciyim diye ortada geziyorlar. Bir aralar hukuksuzca elimden alınan sarı basın kartım tarafıma iade edildi. Dedim ya; Allah razı olsun. Ama inanın kartı olmayanlar daha itibarlı ve gazetecik yapmadığı halde hepsi başköşede. Sülalesini işe yerleştirenler, matbaa işi kapanlar, ucundan yalayanlar daha bi itibarlı. Bizde gazeteciyiz diye ortalıkta geziyoruz işte. Akredite olmayanlar, vasfı dahi bulunmayanlar,sosyal medyada iki laf paylaşanlar bile gazeteci diye itibar görüyor. Ne Valilik nede Belediye kurum sorgulaması veya akreditesi yapmıyor. Ama bize gelince ne varsa top yekün saldırın bakalım. Allah büyük! Sabredeceğiz…

Yine salladık ortaya karışık. Biz dönelim masamıza. Bugün 10 Ocak ve Çalışan gazeteciler günü. Tadını çıkaralım kimsenin de tadını kaçırmayalım. Yoksa yanımıza kimse sokulamayacak ağa babalarının korkusundan…

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.