500 yıla yakın bir süre önce yapılmış,dünyanın gıpta ettiği en önemli tarihi değerlerden biri Selimiye…
UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesinde yerini almış,Dünyanın sahiop çıktığı ama bizim sahip çıkamadığımız bir eser Selimiye…Aslında bizim ve İslam dünyasının en önemli mabetlerindendir Selimiye.Gerek mimari açıdan, gerekse dini yeri ve önemi bakımından Selimiye tarifi yapılamayan ancak yaşandıkça anlaşılan ve geleceğe aktarılması gereken önemli bir eserdir.
Evet yaşandıkça anlaşılan!....Bizde yaşadıkça anlıyoruz Selimiye’yi…İbadet için gittiğim,haber için gittiğim,yeri geldiğinde eleştirdiğim (ki bu eleştirim her zaman yapıcıdır),yeri geldiğinde yere göğe sığdıramadığım bir eserdir Selimiye…
Evet; yaşadığımız,koruyup kolladığımız (ki buna inanmıyorum) bu eserin içinde başımıza gelen bir durumu paylaşmak istedim,başta siz okuyucularımızla sonrasında ise ilimizin değerli yetkilileri ile.Çok arkadaşım yazdı,çizdi eleştirdi.Burası bir camimi yoksa müzemi?Dinimiz gereği ibadetimizi yerine getirdiğimiz bir mabet,turizm anlamında baktığımızda ise ziyarete açtığımız ve hakkında sürekli bir bilgi, aktarımı yaptığımız bir müze eser Selimiye…Son yıllarda uygulanan katı kurallar sayesinde,Selimiye yapı olarak değil içinde çalışanlar ve konulan yasaklarla anılmaya,satırlara dökülmeye daha çok başladı sanırım.Caminin ortasında bulunan şadırvanın,önüne konulan ve ileri geçişin yasak olduğu tahta çitler. (Ki bunlar hayvana konur…) bir turist geldiğinde özelikle bayansa ve başı,omzu açıksa,kısa eteği varsa üzerine hurra saldırıcasına “ne yaptın sen? Nasıl girdin böyle buraya?Başını,kıçına kapa!”
Dercesine (ki bunu Türkçe diyorlar) eğitimli, eğitimsiz, alakalı, alakasız kişilerin çalıştığı yada çalıştırıldığı,gelenlere yarım yamalak bilgilerin sunulduğu,aradığında içinde hiçbir yetkilinin zaman zaman bulunmadığı bir yer Selimiye….
Turistlere; özellikle yabancı turistlere İngilizce olacak şekilde “Hoş geldiniz” dahi diyemezken,kısa eteği ile yada üzeri açık girdiğinde yüklenilen,çitleri aştığınızda sanki bir sınır ihlali yapılmışçasına sizin üzerinize koşan güvenlikçilerin çalıştığı bir yer Selimiye…
Ama her şeye rağmen bizim mabedimiz Selimiye. Ecdadımızın bizlere bıraktığı en önemli miras Selimiye…
Tarih 14 Kasım 2014 Cuma.Saat 10:55. Edirne’nin tanınmış birkaç iş adamı ile beraber Selimiye camiinde bir konuyu araştırmak üzere içeri giriyoruz.İçeri girer girmez,içeride ağır bir koku…Halılar ve az biraz rutubet kokusu caminin içini kaplamış..Cuma namazına sayılı saatler var.İçerideki ziyaretin ardından işimiz bitip çıkacağımıza yakın,yerleri süpüren bir bayanın yanına yaklaşarak “elinizdeki süpürge ıslak mı kurumu? Veya buharlı mı?”diye bir soru yönelterek aldığımız zarif bilgi karşısında “içerideki koku halılardan.Nemli sandık!Onun için sordum.Teşekkür ederim”dedikten sonra, dışarıya doğru çıkmak üzereyken saat tam 11:10 güvenlikçi iki bayan arkadaşa “kolay gelsin!İçeride bir koku var.Ve bu koku halılardan.Havalandırılırsa biraz daha azalır.Siz sürekli içeride olduğunuzdan belki kokuya alışmış olabilirsiniz,ama dışarıdan gelindiğinde çok fark ediliyor.Keşke diğer cam ve branda kapılarda açık olsa da havalansa hava nasılsa güzel!”dedim.Gayet ılımlı ve anlayışlı olan bayan güvenlik görevlilerinden biri akıllıca yetkililere konuyu ileteceğini söylerken, bir diğerinin biraz umursamaz tavırları ve “sana ne!”dercesine bakışları sonrasında “ bu bizim işimiz değil”cevabının ardından,“evli misiniz? Ev hanımısınızdır mutlaka! Evde camları nasıl açıyor ve içerisinin cereyan yaparak hava sirkülasyonu ile havalanmasını sağlıyorsak,burada da birkaç cam açılabilir,branda kapılar kaldırılabilir.”diye önerimi sundum, hey sunmaz olaydım!….Üçüncü bir güvenlik görevlisi belli ki dişli,beni de iyi tanıyormuş! “siz Gökhan Tuzladan değimlisiniz?demesinden anladım…”
Başladı benim önerimiz yetkililere iletiriz diyeceğine “siz gazeteciler zaten hep eleştirirsiniz.İşiniz gücünüz bu!” gibi daha bir sürü sözler ve ardından ukalalık olarak algıladığım tavırlar ve dahası….ve beni çok iyi tanıdığını ima eden o sözü…. “Sem Gökhan Tuzladan değil misin? Biz seni tanıyoruz!” Bak bak sen.Hitabet sıfır,konuşma sıfır, öğrenememiş.Eğitimle değil,torpille işe girmiş belli.Yüzüne pek bakmadım,baya sert! Başı kapalı olduğu için biraz daha saygılı olacağını düşündüm ama.Yanılmışım!…..adını bilmem ama Lojistik isimli bir güvenlik firmasının elemanı olduğunu omzundaki apoletten anladım.
Derken tartışmaya gerek olmayacağını ve ilgili yerlere konuyu aktarmanın en doğru çözüm olacağını ve dahası bu şekilde kaleme alarak konuyu yazacağım bilinci ile oradan uzaklaşma gereği duydum. Cuma Cuma günaha girmemek lazımdı.
Gerek İl Müftüsü, gerekse bağlı bulunduğu firmanın ilgilisini arayarak gerekli izahatı yaptım..
Şimdi sorarım buradan? İbadet mekanlarında güvenlik ne iş yapar? Allah’tan başka güvenecek kimsenin olmadığı bu tür yerlerde,amaçları güveliği sağlamak olan bu tip kişilerin insanlarla polemiğe girmesi neyin nesidir?Bu ne ilk nede sondur ve bunları Edirne Valisi Dursun Ali Şahin’in bilmesi ve son zamanlarda yazılı ve görsel medyada bu tip konularla yazılan bu olayları dikkate alması gerekir.
Yüz yıllar önce ecdat, halının altına hasır’ı koymuş,halının beton zemin ile temasını keserek havanın altta sirküle edilmesini sağlamış.Bugün ise biz halının altından hasır’ı almış,mdf denilen ahşabı döşemiş,hava sirkülesini tamamen kesmiş,yetmezmiş gibi ısıtıcı döşemiş ve en önemlisi yarım saatliğinede olsa ne cam ne kapı açmamışız.Neme lazım güvenlikçinin eline yapışır,imam gereksiz iş yapmış olur.
Benden söylemesi!... AVM’de güvenlik olurda,Allah’ın evinde güvenlik olursa ancak bizdeki gibi böyle olur….